Gece, karanlık.
Kentin sokaklarından el, ayak çekilmiş.
Pencereleri örtük, kapıları kilitli evlerin, ışıkları sönmüş.
Ayrı ayrı veya bir arada, insanlar kabuğuna çekilmiş, herkes kendi yalnızlığına gömülmüş.
Kara, ıslak bir köpeğin iniltileri yankılanıyor ve büyüyor uzaklardan. Rüzgârın uğultusu ve başka çıt yok dışarıda.
Aydınlıkta,
yuvalarından çıkan karıncalar gibi didinen insanların hazırlığı; böyle uzun ve
çetin kış geceleri içindi.
Karabasan ağırlığında üzerine çöken kirli havayı ve yoğun sisi biraz olsun rahatlatmıyordu, aniden gök gürültüleri eşliğinde bastıran yağmur.
Her şimşekle beraber kayboluyordu; karanlığı aydınlatmayan, puslu ve cılız sokak lambalarının ışığı.
En ücra hücrelerine değin irinle dolu, damarlarından pislik akan bu şehrin; tekinsiz ara sokaklarında, yalnız başınıza dolaşmak istemezdiniz.
‘Soluk bir ay dolanıyor
kentin üstünde her gece’
Bir beka meselesi olarak, yönelen tehdide karşı; bütün halk ve temsil edildiği parlamento tarafından, kurtarıcı olarak sınırsız yetkilerle donatılan ve bütün gücü elinde toplayan başkomutan.
Ve olaylar gelişir.
’So this is how liberty dies… with thunderous applause.’
Cumhuriyet, imparatorluk; Sezar ise diktatör olmuştur.
Tepeden tırnağa çürümüş ve pisliğe bulanmış dünyada; ışık haleleri içinde, bembeyaz ve kutsal kahraman da bir haine dönüşecek kadar uzun yaşayabilmişti.
Herkes o kadar da şanslı değildi.
“Silivri soğuktur.”
Neyse ki azalarak bitti, korku duvarı aşıldı.
Tamamı ayaktakımından müteşekkil ve hiç mermisi olmayan halk, te 14 Temmuz 1789’da şehrin göbeğinde, mutlakiyetin devasa bir korku nesnesi olan Bastille Hapishanesi’ni ele geçirdi.
Sene olmuş 2023, bize ne oldu?
“Bir gecede cahil kaldık.”
“Bütün siyasi rehinelere özgürlük!
‘…And Justice for All!’
Sizin için bile.
Suça bulaşmış, yozlaşmış ve yolsuz insanların içinde; elindeki imkanlarla, en iyisini ve doğrusunu yapmaya çalışan, namuslu ve dürüst, sıradan bir memur vardı.
Derler ya
“Bazı kahramanlar pelerin takmaz.”
Müfettiş Gordon da onlardandı.
Tayt pantolon giymiyordu, Cüneyt Arkın gibi deri eldivenlerle kötüleri pataklamıyordu ama
“Ben Kemal, geliyorum.” diyordu.