İktidarından muhalefetine kısa bir durum değerlendirmesi.
1.İKTİDAR
1.1. Sonun Başlangıcı
Ana akım oyunculardan ümidin kesildiği ve mevcut
tablodan hepsinin sorumlu tutularak halkın kırmızı kart gösterdiği zamanlarda;
güçlü ekonomi, muasır medeniyetler seviyesinde demokrasi, özgür ve müreffeh
toplumun huzur içinde, mutlu, mesut geçinip giden onurlu yurttaşları olma özlemlerine
yanıt aranırken parlatılan yeni bir oluşum, bir alternatif olarak; siyaset
meydanının odağındaki boşluğa yerleşip ağırlık merkezini belirleyerek; tüm
diğer oyuncuları kendine göre pozisyon almaya mecbur bırakıp sınırlarını
belirlediği ölçülerde hareket imkanı sağladığı ve böylelikle muhalefeti de
kendine göre dizayn ve tayin ettiği yani kısaca; köpeksiz köyde değneksiz
gezdiği bir iktidara sahip oldu.
Katılımın yüzde seksenin altında kaldığı ve
seçim sistemi marifetiyle verilen oyların yarıya yakının temsil edilmediği
mecliste, geçerli oyların yalnızca yaklaşık üçte biriyle parlamentoda üçte
ikilik çoğunluğa sahip olduğu, tek başına güçlü iktidarı, daha ilk seçimlerde
kazanmıştı ve bu daha başlangıçtı.
1.2. Referandumlar
Şüphesiz ki kimsenin tek başına karar
alamayacağı, tüm yurttaşları doğrudan ilgilendiren hassas ve önemli konularda;
yalnız başına meclisin çoğunluğunu oluşturan hükümetlerin, muhalefetin de
desteği olmaksızın, hatta tüm parlamentonun ortaklaşarak dahi alamayacağı
kararları söz konusu olduğunda halkın hakemliğine başvurulur.
Bu aynı zamanda mevcut iktidarın muhtaç
olduğu ve talep ettiği rızayı inşa ederek toplumdan aldığı güvenoyuyla gücünü
pekiştirerek yerini sağlamlaştırmayı ve gereken meşruiyetini ispat etmeyi
arzuladığı ve bu amaçla kendisine güvenerek gövde gösterisi yapmayı planladığı
oylamalardır.
AKP de iktidarı boyunca bu yola üç defa
başvurmuş, öyle veya böyle hepsinden de resmî olarak istediğini almıştır.
Zaman içinde katılım oranları üçte ikiden,
yüzde seksen beşin üstüne çıkarken; aldığı onay yüzde yetmişlerden elli
seviyelerine kadar gerilemişti.
Bunun nedenleri; referandumların kapsamı,
öncekilerin sonuçları, uzun süreli iktidarı ve güçlendikçe izlediği toplumu
kutuplaştıran politikalar neticesinde kendi iktidarına denk olan bir direnci
yaratmış olmasıyla ilişkilidir.
1.3. Genel Seçimler
Kuruluşundan bu yana bir kez bir bile ikinci
sıraya düşmediği, ülkeye kimin hükümet edeceğini belirleyen, 2015 yılındaki tökezlemesini
ki; onda da birinci parti olarak çıkma başarısını göstermişti; girdiği tüm
seçimleri kazandığı ve yirmi yılı aşkın süredir tek başına iktidarda kaldığı
seçimlerdi.
Yalnız her ne kadar AKP’nin referandumları
ile değişen hükümet sistemi, koalisyonlardan tiksinmiş toplumun hayatına
ittifakları soksa, padişah fermanı KHK’lerle OHAL şartlarıyla yönettiği
ülkede, çoğunluğunu kazanmış olduğu parlamento işlevsizleşmiş olsa da; yüzde
seksenlerden doksanlara doğru tırmanan katılım oranlarına karşılık, partisinin
kendi başına topladığı oy oranları bir yay çizerek başlangıç noktasına kadar
gerileme eğilimindedir.
Bu başarıyı, artık gücü tekelinde toplamış
bir parti devlet olmanın olanaklarıyla birlikte merkezdeki oyun kurucu rolüyle kendi
güdümündeki düzen içi kontrollü muhalefetin dağınık ve parçalı yapısı, onları
bir araya gelemez şekilde ayrıştırma kabiliyeti ve ihtiyaç anında gördüğü
destekle; elbette bütün bunların yanı sıra yıllardır başarıyla çizdiği ve kabul
gören karizmatik lider imajıyla açıklanabilir.
Halen daha kazanmayı bilen, gereğini yapan
başarılı bir lider olsa dahi üstelik hala daha kendi başına, partisiyle
ittifakından daha çok onay alma başarısı göstermiş olsa bile; olanca karizması,
gücü, yetkisi, başarıları, vaatleri ve sınırsız iktidarının bugün geldiği nokta;
zamanın ve hayatın gerçeklerinin karşısında kan kaybetmeye, eskimeye ve
dökülmeye başladı.
Ekonomide istikrar, toplumsal barış,
genişleyen özgürlük alanları ve olmazsa olmaz daha fazla demokrasi şiarıyla
talep ettiği güçlü iktidar; yolun sonunda ayrıcalıklı küçük bir grup olarak
zenginleşenlere karşılık; derinleşen ve ucu bucağı görünmeyen, toplumun çoğunluğunu kapsayan
umutsuz yoksulluk, ortadan ikiye ayrılmış, kanlı bıçaklı polarize toplum, antidemokratik uygulamalar, güvenlikçi politikalar ile bütün gücü tekeline
almış otoriter, adaletin yanından geçmeyen bir korku imparatorluğuna dönüştü.
Belki
bu zamana kadar elindeki kitleyi konsolide etmek, uzlaşamaz karşıtlıklarla küçük
parçalar halindeki muhalefet partilerinin karşısında işe yaradı fakat; kendine
karşı olan denk güçteki toplumsal direnci de yaratmış oldu.
Bu
zamana kadar işleyen politikalarının bir diğer kaçınılmaz sonucu olarak,
başlardaki hitap ettiği toplumun makul çoğunluğundan da uzaklaştı.
Sıkışan
iktidar, varlığını sürdürebilmek, gücü kaybetmemek için çaresizce, elleriyle
hazırladığı, kendi sonuna doğru, kaçınılmaz şekilde ilerliyordu. Doğal
sınırlarına ulaşmış, merkezden uzaklaşmış ve bulunduğu alana hapsetmişti
kendini.
Yeni
sistem ve talep öyle bir yere getirmişti ki vaziyeti; artık merkezdeki
yıllanmış, büyük ve güçlü partiler; vitrin süsü görünümündeki küçük tabela
partileriyle büyük anlaşmalar ve ortaklıklar kurmaya mecburdu.
Bugüne
kadar arkasına hizalanan, beraber yürüdüğü, kayıtsız şartsız desteğini
esirgemeyen marjinal azınlıklar ve taraftarlarının minicik desteğine; koskoca
yılların güçlü iktidarı muhtaç kalmıştı.
Artık
olduğundan daha büyük nitelikteki ve yaşamsal öneme haiz olan, yükte hafif pahada
ağır olan partiler birden belirleyici ve oyun kurucu hüviyetine büründüler.
İktidarın
yumuşak karnı, zayıf noktası ve acziyetini görerek cesaretle bu fırsattan
maksimum kazancı; diğerlerinin aksine yalnızca YRP sağladı.
1.4. Mitos
Şimdiye dek oluşmuş gözü pek,
kararlı, yalnızca kendi memleketi değil, tüm ezilen Müslüman Halklar ve
bütün insanlık için savaşan, umut olan; yüz belkide bin sene bir Allah
tarafından verilmiş, bu kutlu görevi ifa etmek için seçilmiş ve gönderilen,
iman gücü ve azimle tüm olumsuzluk ve belaları savuşturan, insan üstü bir
kurtarıcı figürü, liderlik karizması ve ‘verdiği güven şako mu?’ yerleşmiş bir
kanaat olarak; yıllara ve yollara meydan okuyan, pek çok alıcı bulan,
alternatifsiz tek adam anlatısı; gücünü inandırıcılığından, inandırıcılığını da gücünden alan; gerçeklerle destanların karıştığı yaygın bir inanıştı.
Gelen bütün bela ve güçlükler, ardında sıralanıp
mutlak güvenle teslim olarak destek verilmesi gereken İlahi sınavlardı. Kötü
kalpli, kıskanç dış güçlerle fesat yerli iş birlikçileri illet zilletin; milletin
üstüne oyunları, ortalığı karıştırma çabaları, bozgunculuk veya çapulculuktu.
İlahi
ve daha büyük yolda gaipten gelen musibetler karşısında pirüpak Reis’in hiçbir
kabahati olamazdı. O tekti ve masumdu. Hiçbir dahli ve sorumluluğu yoktu; ancak
gereğini yapacak ve her şeyin en doğrusunu bilen, o ve yalnızca oydu. Başka
türlüsü düşünülemezdi bile. Lâkin onun da iradesinin sınırları vardı; alnının
akıyla elinden geleni, olabilecek en iyi şekilde yapar, gerisini Yüce Allah’a
bırakırdı. Fıtrattı. Kader planıydı.
Bütün
bu zorlu yolculukların sonunda, zafer inananlarındı.
Ancak
zaman ve şartlar, her mitolojik karakterde olduğu gibi kuşku ve şikayetleri de
getiriyordu. Tenceresi boş kalan toplum, kaynamaya başlıyordu. Artan
huzursuzluklar hasıl oldu. İnsanlar ümitsiz, kimsesiz, terk edilmiş ve
aldatılmış hissediyordu. Yüce Tanrı’nın verdiği rızkını bulamayan insanların
açlığı ve yüreğinde büyüyen vesvese teskin edilemiyordu.
Elbette
bir grup imtiyazlı zümrenin yarın yokmuşçasına nispet yapar gibi ölçüsüz, şatafatlı
ve bol varaklı, görgüsüz gösterisi karşısında; yiyecek ekmek, başını sokacak
bir dam, alın teriyle ekmeğini taştan çıkarabileceği insanca, onurlu bir
yaşamdan kelli gayesi, talebi bulunmayan, fakruzaruret ve acziyet içindeki,
çoğunluğu oluşturan kimsesiz, dermansız bırakılmış olan bir halk vardı ve bu
yalnız ve gariban halk; o zevkusefa süren şürekâdan tiksinmekte, öfkelenmekte
sonuna kadar haklıydı.
Makas
bu kadar açılmamış, gelirin bölüşümü adaletsizliği; bir avuç insan ile koskoca
halkın arasında bir uçuruma dönüşmemiş olsaydı, belki yine böyle olmazdı fakat
doğası gereği başka türlüsü imkansızdı.
Bu
insanlar zaten içimizden birileri filan değildi, sadece biz öyle görmek
istemiştik. Oysa onların ne içinden çıktığı ne bizimle birlikte yaşadığını
düşündüğümüz toplumla ne de insanlıkla ezelden beridir zerre miskal alakası
vardı. Aynı gemide değildik.
Yoksulluk,
nepotizm ve çürüme öyle büyümüş ve gizlenemez bir hal almıştı ki; kursağından
geçecek ekmeği bulamayan halkımız; artık ‘itibardan tasarruf olmaz’ diyerek
başkalarının zenginliğinden gurur duyamıyor ve kitleler, liderleriyle özdeşlik
kuramıyordu.
Yani
bu iktidar ve şürekâsı kendi halkına yabancılaşmamış, aslında bizatihi halkın kendisi
iktidara yabancılaşmıştı.
Her
şeye rağmen yılların kurdu, ‘winner’ iktidar, bir kez daha olanca gücü,
tecrübesi ve becerisiyle meşruluğunu ve ömrünün uzamasını; onu istemeyen toplumsal
dirence onaylatmıştı.
Peki
insanların; önceden belirlenmiş bazı zorunlu haller ve yalnızca gereken bazı
durumlarda, belli aralıklarla, düzenli olarak birtakım oylamalara katılması
haricinde; karar alma, denetleme, itiraz etme, sorgulama süreçlerinin dışında
tutulduğu; asla bir özne olarak talep, görüş ve emellerini dile getiremediği,
tüm karar ve icra süreç ve mekanizmalarının dışına itildiği, edilgen konumda
hiçbir temel demokratik hakkı, hürriyeti ile özgün ve özgür fikirlerine yer
bırakmayan, pasif bir görev ve sorumluluğa indirgenen; devletin korkunç, büyük
ve güçlü kurumlarının karşısında -asla haklı çıkamayacak- küçük ve zayıf bireyin
hakkını, hukukunu gözetmeyen ama toplum tarafından kabul görmüş bir yönetim ve
işleyişine ne kadar demokrasi denilebilir ki?
1.5. Yerel Seçimler
Her yerel, birbirinden çok farklı
dinamiklere, özgün koşullara ve genel seçimlerden farklı bir karakteristiğe
sahiptir ve yerelliklerin kendi öznel şartları daha ön planda olması sebebiyle
ihmal edilmemelidir. Yine de bütün bunlarla beraber genel itibariyle bakıldığında, gören gözler için anlamlı sonuçlar verir.
Ayrıca yerel yönetimler, kendisi
de azmüsebatla ve inatla girdiği yarışlardan birinde, en sonunda aradan
sıyrılarak çıkan Reis için ayrı bir öneme sahiptir.
Ne var ki bugüne kadar bütün
yerel seçim zaferleri; referandum ve genel seçim başarılarının altında
kalmıştır. Yine de 2024 Seçimleri’ne değin birinciliği kimseciklere
kaptırmamıştı.
Her ne kadar ittifaklarla
birlikte, yeni dönemde güçlenen merkezi yönetimin gücü ve olanaklarından
faydalanmak, en azından zararını görmemek için onunla uyumlu çalışacak adaylara
doğru bir yönelim gözlense de halkımız; özellikle yetkilendirip desteğini sunduğu
iktidarın, referandum ve referandum havasında geçen genel seçimleri takip eden
yerel seçimlerde oylarını gerileterek, kendince bir balans ayarı çekmeyi sever.
Kendi yerel seçim tarihinin en yüksek
oylarından birini alarak birinci çıktığı 2019’daki zaferi; Ankara ve özellikle
İstanbul’un düşmesiyle nüfus yoğunluğu ve katma değeri yüksek olan diğer
büyükşehirlerin de kaybedilmesiyle gölgelenmiş, galibiyet coşkusunun yerini,
hüsran havası almıştı.
Uzun süren AKP iktidarının
ardından Türkiye Siyaseti yeni olasılıklara gebeydi ve emareler iktidar için
hayra alamet değildi.
İktidarın olanca gücü ve
baskısıyla elini kolunu bağlayıp kıskaca aldığı yeni belediye başkanlarının
performansı, tüm süreçleri baştan aşağı yeniden belirlemeye ve değiştirmeye
adaydı.
Nitekim girdiği ilk seçimde
aldığı yüzde otuz dörtle tek başına iktidar olan AKP, 2024’te aldığı otuz beşin
üstündeki oya rağmen ilk defa ikinci parti konumuna geriledi.
2. FAŞİSTLER
2.1. Muhalefet Dönemi
Yeni gelen AKP iktidarının parti
devletinin kadrolarında yer bulamayan, tasfiye edilen, asıl vesayetçi ve
statükocu olan grubu ve ‘Allahsız’ CHP ile sol ve Kürtler’den; iktidarın kendisinden
daha çok tehdit gören insanların, muhalefet kanadındaki temsilcileriydi.
Büyüyen ve yükselen güçlü iktidarın
karşısında kendi yarattığı direncin, toplumsal muhalefet olarak birleşik bir
cepheye dönüşmesini engelleyen, onun iktidar tarafından kolay sindirilebilen,
küçük ve kavgalı lokmalar olarak kalmasına ve iktidarın kendi güdümündeki
muhalefetin dizaynına hizmet ettiler.
2.2. Koltuk Değneği
Yine iktidarın tökezlediği,
oylarının gerilediği, tek başına hükümet edebilme ihtimalinin kalmadığı ve eski
ortaktan boşalan kadrolarla devlete yuvalanma fırsatı olduğunda; hemen imdadına
yetiştiler. Gerçekten her iktidarın sadık dostu olabilecek kalibrede bir
tabiata sahiptiler ve hemen koltuk değneği oluverdiler.
Zaten Soğuk Savaş Dönemi’nde CIA
tarafından kurulan, NATO’nun kendi halkına karşı paramiliter bir iç savaş aygıtı
olan Gladio’nün namı diğer kontrgerillanın tüm dünyada olduğu gibi Türkiye
ayağı olarak eğitilip donatılan ve pis işlerini gören bir örgüttü.
Bu açıdan aynı odaklar ve benzer
gerekçelerle yaratılan, geliştirilen ve desteklenen Yeşil Kuşak yani Siyasal
İslam’ın ikiz kardeşiydi.
2.3. İyi, Kötü, Çirkin
Politika yapma tarzı cinayet,
komplo, şantaj ve kumpas olan ve karşılığında kirli pazarlıklar ile akçeli
işlerin döndüğü, müesses nizamın hizmetindeki bu örgütün; muhalefet güçleri
içindeki görevleri bitmemiş, daha önemli bir hale gelmişti. Tek bir yüzü, tek
bir derisi, tek bir meskeni yoktu.
Günden güne eriyip kan kaybeden
yılların güçlü iktidarı karşısında kendi yarattığı direnç, bıçak kemiğe dayanınca,
bir şekilde kendi yolunu açmaya çalışıyordu.
İktidar, kendi başına
karşılayamadığı talebi için gereken rızanın inşasında; küçük dostlarıyla
onların öncekinden farklı olarak fayda sağlayacağı ortaklıklar kurmaya mecbur
kalmışken, kendisine çevresiyle sağlayabileceği yaşam desteğinden sekenlerin
karşıya gitmemesi yani muhalefete kaybettirmek üzere görevlendirilmişlerdi.
Son genel seçimlerde üstlerine
düşen sorumluluğun bilinciyle görevlerini layıkıyla ifa ettikten sonra deşifre
olmuşlar ‘Biz içerideyiz ama fikirlerimiz iktidarda!’nın haklı gururu ve hak
ettikleri kazanımlarıyla huzur içinde plana sadık kalarak kenara çekildiler.
İfşa olduktan sonra, kendilerini
nimetten sayarak girdikleri yerel seçimlerde hiçbir varlık gösterememiş olsalar
da asıl mağlubiyetleri; kendi aldıkları oy oranları değil, yılların iktidarı,
her seçimin birincisi AKP’yi birinci parti çıkaramamış olmalarıdır.
2.4. Asli Görev
Liberal politikaların çöktüğü,
gururu kırılan yoksul toplumlarda muhafazakar masallar karın doyurmadığında,
kriz dönemlerinde, olanca zenginlik dar bir çevrenin elinde toplanırken;
kalabalıklar bir gün çalışıp zengin olabileceği, insanca yaşayabileceği
hayallerini kuramadığında, gelirin bölüşümü adaletsizliği zenginle fakir
arasında dağlar kadar açıldığında, yükselen uğultular ve şikayetlerin haklı bir
tepki ve öfkeyle meşru ve örgütlü bir mücadeleye dönme ihtimali hasıl olduğunda;
kaba kuvvet ve zor gücüyle, hak ve hukuk tanımaz şekilde, organize ve
sistematik olarak halka karşı kullanılmak ve yaratılan sahte düşmanlarla haklı
öfkeyi halkın kendisine karşı yanlış yönlendirerek
kışkırtmak, birbirine düşürmek, zayıflatmak, dikkat dağıtmak için; yükselen dip
dalgayı gelişmeden bastırmak, sönümlendirmek ve ezmek için sahneyi faşistlere
bırakırlar. Faşizm, kapitalizmin bir diğer yüzüdür.
Bu açıdan uyanık olmak, dikkatle
izlemek ve aynı hatalara düşmemek gerekir. Onun haricinde ortaya koydukları
fikirler, savundukları argümanların elle tutulur, ciddiye alınacak, mantıklı
bir yanı yoktur. Bütünüyle deli saçması ve gerçeklikle bağlantısı olmayan
safsatalardan ibarettir. Onun içindir ki; faşizmle müzakere edilmez, mücadele
edilir.
3. KÜRT HAREKETİ
3.1. Açılım
Tarihi uzun yıllara dayanan, yolu
işkenceler, tutsaklık ve ölümlerden geçen, halen pek çok kadrosu cezaevlerinde
olan, kolaylıkla terörle ilişkilendirilebilen, bir ateşten gömleği ısrarla,
direnerek taşıyan bir siyasi hareketin; uzun uğraşlar ve mücadeleler sonucu
açtığı yolda defalarca kez rüştünü ispat ettiği halde, dişiyle tırnağıyla elde
ettiği bir özne olma konumunun, siyaset meydanındaki yerin idraki ve
kabullenilmesi halen herkes için kolay değil ve gücüne gitmeye devam ediyor.
Kürt Siyasi Hareketi kendi başına
ciddi bir temsiliyeti olan, kitlesi son derece politik bir harekettir ve kendine
ait bir programı, bu doğrultuda geliştirdiği politikaları, izlediği bir yol, talepleri,
kendi ajandası ve bu uğurda çalışmalar yürüten özgün ve özerk bir öznedir.
Kürt Sorunu’nun Demokratik Çözümü
Süreci’nde yapılan açılımda, temsil ettiği halkın sorunlarını çözmek için
gönderdiği milletin meclisi; demokratik çözüm, toplumsal barış ve uzlaşının
açık ve şeffaf adresi olmalıydı.
Siyasi iktidarın temsil ettiği
devletin, yasadışı örgütlerle kapalı kapılar ardında, gizli kapaklı yürüttüğü
sürecin, pazarlık ve müzakerelerin aracısı konumuna düşmüş ve sonunda ortada
bırakılmışlardı.
3.2. Kayyım
İktidarın
yeni politikaları açısından süreç külfet haline geldiğinde kenara itildiler ve
üzerlerinde baskı kurulmaya başlandı.
‘Seni
başkan yaptırmayacağız!’ çıkışı ve parti olarak seçimlere katılma kararıyla
dengeleri değiştirip bütün planlarını altüst ederek gösterdikleri irade ve
topluma sundukları kapsayıcı, uzlaşmacı ve barışçı tutumla ülke siyasetinde
taraftar bulan, belirleyici bir konuma geldiler.
Tabii
bu tutum ve politikalar cezasız kalmadı. Suçlamalar, tutuklamalar, tecrit, terör
saldırıları, belediyelere atanan kayyımlarla dolu sert ve baskıcı bir dönem
başlamıştı.
Üyeleri,
kadroları terörle ilişkilendirilip yargılanır, zindanlara atılırken; kitlesi ve
seçmenleri terörist olarak yaftalanır, partileri yasadışı ilan edilmeye
çalışılırken; taşıma, yığma seçmenle devletin kolluk gücüyle seçim kanunu ve
yasakları ayaklar atına alınırken, korkutma, sindirme ve zor yoluyla OHAL
şartlarında, devlet sopasıyla tehdit ederken, hukuksuzca iradesi gasp edilirken
Kürt Halkı; direnerek iradesi, kararları ve partisine sahip çıktı.
3.3.
Yakın Dönem
Başka
türlü politika yapmayı bilmeyen, ‘aman sattılar, anlaştılar’ diyen faşistleri
yine yanılttı ve hayal kırıklığına uğrattılar. ‘Asıl biz, bu ülkenin bölünmez
bütünlüğünün teminatıyız!’ sözlerinin arkasında durdular.
Kürt
Siyasi Hareketi’nin birilerine yaranıp yancı olmak yerine; kendi bağımsız aklı,
hattı, programı ve çıkarları vardır. Kürt Halkı’nın iradesine kendi partileri
tarafından bile ipotek konulamaz, kolay kolay satın alınıp satılamaz.
Çaptan
düşen, zayıflamış, yorgun ve eli sopalı iktidara yakınlaşıp hayat öpücüğü
vermek yerine; yeni dönem ve bu iktidardan sonrası için eli güçlü bir
vaziyette, istediğini alabilecek sabır ve dirayette olmayı; batıdaki büyükşehirlerde
de gösterdiler.
Elbette
yaptıkları çıkış ve ülke siyasetine getirdikleri dinamizm ile bugün geldikleri
konum ve sıkıştıkları alanın mukayesesi ve bundan sonrası için izleyecekleri
yol, doğal olarak kendi tasarruflarıdır fakat sonuçları hepimizi etkileyecektir.
4. ANA MUHALEFET
4.1. Sağ Politikalar
İktidarın biçtiği düzen
siyasetindeki rolü ve sınırı belliydi. Canavarlaştıran iki kutuplu yeni düzenin
paratoneri olarak, diğer rakiplerinin önünde, rahat ana muhalefet
pozisyondaydı.
Eğer iktidar ileri gidip kendine
karşı bir toplumsal direnç yaratmasaydı; al takke ver külah, her şey güllük
gülistanlık, asla bir iktidar hedefi olmadan sonuna kadar gidebilirdi.
AKP iktidarı karşısında bütünüyle
anlamsız ve içeriksizleştirilmiş halde, şeklen bazı değerlerin ardına
gizlenerek, arka tarafta dededen toruna derebeyi, profesyonel ve kaşar
politikacılarıyla rant ve para işleri kovalamaya devam ederdi.
Birçok defa anayasaya, hukuka, mantığa
ve vicdanlara sığmayan konuları tartışmaya açıp açıkça tüm bunların karşısında
iktidarın elini güçlendirecek şekilde tavır alırken; en temel demokratik haklar
ve özgürlükler ayaklar altına alınıp bir bir çiğnenirken, yükselen toplumsal
muhalefetin meşru mücadele alanları gasp edilirken; tüm bunlara aracı ve
seyirci olmayı tercih ederek bunu da ‘Aman iktidarın işine yarar!’ diye
gerekçelendirmeye; baskıcı ve otoriter tek adam rejiminin meşrulaştırılmasına
çalıştı.
Bir ana muhalefet partisi olarak
toplumsal direncin yükseldiği her noktada üstüne çökerek sönümlenmesine, mevzilerin
kaybedilmesine, yenilginin kabul edilmesine ve güçlü ve talepkâr parti
devletinin karşısındaki zayıf ve çaresiz yurttaşların savunulmasına ve yükselen
tepkileri, halkın çıkarına politikalar geliştirerek, iktidarın alternatifi olan
programlarla örgütleyip öncülük ederek iktidara yürümeye tercih etti.
Bu zamana kadar faşist
darbelerden, sağ iktidarlardan ve halk düşmanı politikalardan çok çekmiş ve gidecek bir
yeri olmayan yurttaşlarına ‘El mahkûm bize vermezseniz onlara yarar!’ diye
korkuyu körüklemek, konforlu bir alandan verilen rolü icra etmek; bu iktidarla
gerçekten mücadele etmekten daha kolaydı.
Ülkenin kurucusu, en geniş örgütlülüğe
sahip ve daha steril, korunaklı alanlarda etkili ve meşru demokratik mücadele
olanaklarına fazlasıyla sahip olan sosyal demokrat partisinin hali buydu.
İktidar olmak gibi bir hedef ve
amaçlarının olmadığı gibi halkın çağrı ve taleplerini karşılayabilme yeteneğine
sahip değildiler. Bu bir defa tepeye çöreklenmiş ağaların problemi değildi.
Ardından içi boşaltılmış, iğdiş edilmiş partilerine ve taraftarlığa indirgenmiş
seçmenlerine ve de kendilerine güvenmiyorlardı. Gereken motivasyon, kabiliyet ve özgüvenden
uzaklardı.
Sırtını döndüğü sola ipotek koyup
sağcılarla sağcılık yarışına girmek, partiyi eski sağcılar mezarlığına çevirmek
ve nostaljik bir özlemle eskiyi yad etmek; emeği, sınıfı, yoksulluğu,
ayrımcılığı, adaletsizliği ve geniş halk kesimlerini merkeze alan bir yapı inşa
etmek ve bugüne dair yeni bir şey söylemek yerine; muhafazakar bir noktadan
pasif bir ulusalcılıkla kendi halkını uyuşturup zehirlemek, CHP’ye Baykal’ın mirasıydı.
CHP alanlarda, meydanlarda,
oylamalarda, hayatın içinde solu yalnız bırakmadı; halkını bıraktı. Yalnız
bırakılan ve kaderine terk edilen halkın en amansız anlarında yanında yine
halkın kendisi ve sol vardı.
4.2. Belediyecilik
Kent kültürü, tarihi, dokusu, doğal
güzellikleri ve hemşerilerine sağladığı kültürel ve sosyal olanaklarla sunduğu
temel altyapı ve imkanlarla ürettiği hizmet, bıraktığı eserler ve yarını da
düşünen, gözeten adımlarla uzun yıllar başarılı belediyecilik örneklerinden
birisi Eskişehir ve Büyükerşen’dir.
Oysa saltanat kurmuş, dönen
rantla mezar evleri ve betondan bir hapishaneye dönüşen; kimliği, kültürü, toplumsal
belleği silinen, ruhsuz ve boğucu kentleri yönetenler; parti ayırt etmeksizin,
herkesin aslan payını kapmaya giriştiği, zenginleşme yarışından; gerçek konu,
sorun ve sorumluluklar geri planda kaldığı, taraftarların çekişmesine dönüşmüştü.
Halkın günden güne derinleşen
yoksulluğu, asıl olarak bir merkezi yönetim sorunuyken ve iktidar da yardım
edilen yoksullar isterken ve de yakın zamanda yoksulluğun yasaklanacağına dair
bir emare yokken, yapılması gereken; halkın kaynaklarının, halk için, halkla
birlikte kullanmak; suyun başını tutan asalakları def ederek tarikat ve cemaat
karanlığına ve insafına terk edilen yurttaşları; hiçbir ayrım gözetmeksizin,
gururlarını kırmadan ve kafalarına kakmadan, şefkatli kollarla destekleyerek
başka bir belediyeciliğin de mümkün olduğunu kanıtlamak, fırsatları değerlendirmek,
görünür kılmak ve daha fazlası için talip olma cüreti gösterebilmek ve de iddiasının arkasında durmak çok kıymetli ve önemli bir kazanımdır.
Merkezi yönetim güçleniyor, ona
karşı direnç büyüyor ve memlekette işler iyiye gitmiyordu. Asli olarak Baykal Dönemi
politikalarının devamlılığını yüklenen Kılıçdaroğlu; yıllar içinde partisine
tam hakim oluyor, siyasette de pişiyordu. Halk, toplumsal direncin çok
gerisinde kalan ana muhalefetten bir şeyler beklerken, şartlar da CHP’yi
sorumluluk almaya zorluyordu.
Bu ortam Pirom’a yeni denemeler
yapmak için hareket imkanı sağlıyordu. Sonuçları itibariyle doğru ve yanlış
adımlar attı, cesaretle sorumluluk aldı ve bir şeyler yapmaya çalıştı. Aslında
olumlu sonuçlar da aldı fakat kendini bitirişini iyi yapamadı.
2019, yılgınlığa düşen muhalefet
seçmenlerinin umutlarının yeşerdiği, psikolojik üstünlüğün muhalefete geçtiği,
büyük sürprizlerle ana muhalefetin beklenmedik başarısıyla yükseliş dönemine
girdiği, yeni dönemin başlangıcı oldu.
Sonunda Melih Gökçek’ten kurtulan
Ankara’nın yeni başkanı Ülkücü Mansur Yavaş olurken; iktidarın gözbebeği İstanbul’un
yönetimine, kimsenin tanımadığı, adı sanı duyulmamış, performansıyla kabiliyeti,
arkasında sağlam duran parti örgütü, genel başkanı ile halkın güveni ve desteğiyle
sürpriz bir isim olarak İmamoğlu gelmişti.
4.3. Kredisi
İktidar kendini sıkıştırdığı
alanda, onu bekleyen nihai sona doğru ilerlerken; meydana gelen boşluğu değerlendirmek
üzere el yükselten CHP, muhataplarının niceliğine bakmadan, eşit koşullarda bir
araya gelerek, toplumun makul çoğunluğuna seslendi. İlk defa iktidar hedefiyle
vadettiği toplumsal refahı sağlamak için gereken, toplumsal barış ve uzlaşıyı
ve gerekli desteği sağlamak için bir helalleşme furyası başlattı.
Aslında bu cesur ve özgüvenli
girişimleri toplum nezdinde ciddi anlamda karşılık buldu ama yılların iktidarı;
bu güç ve egemenliğe onca emek verip mücadele ettikten sonra; o koltuğu kolay
kolay bırakamaz, hiçbir şey olmamış gibi emekli hayatına geçiş yapamazdı. Mühür
hala ondaydı ve hala birkaç numarası kalmıştı.
Sonuçta hepsini üst üste koyup yenmesi
gereken CHP muvaffak olamamıştı. Her ne kadar bir nefret objesine dönüşüp günah
keçisi olarak Kılıçdaroğlu kurban edilerek CHP arınmış olsa da belediyelerde
ilk sonuçlarını veren, üstüne başarılı dönemlerle takdirleri kazanan ve
yukarıdan aşağıya başlattığı toplumsal uzlaşı, aşağıdan yukarı güçlü bir destek
ve karşılık bulmuştu.
Dikkat çekici şekilde İzmir ve
Trakya gibi CHP kalesi olan yerlerde katılım oranları ve aldığı oy oranları
düşüş gösterirken, ‘kessen vermem!’ diyen Anadolu’da oylarını yükseltmiş ve
koleksiyonuna yeni belediyeler eklemişti. Ankara ve İstanbul’daki yılların
muhafazakar ve milliyetçi belediyeleri el değiştirmiş, halk merkezi yönetimin
belediye meclislerinde uyguladığı ve başkanların elini kolunu bağlayan
kıskaçtan kurtararak çoğunluğu verdiği CHP’yi ve başkanlarını yeni imkanlar ve olanaklarla
ödüllendirmişti.
Son seçimlerde büyük bir
başarıyla ayrılan CHP, aynı zamanda yurt çapında ilk defa birinci parti olma
konumunu AKP’den devralmıştı.
Daima kazanan ve hiç kaybetmeyen Ekrem İmamoğlu’nun önlenemez yükselişi, iktidara talip olan ve halkta da ciddi
karşılık bulan, artık bir öcüden ziyade gerçek bir alternatif olarak
değerlendirilen CHP’ye yeni dönemde, yeni genel başkanıyla bir kredi açılmış
oldu.
Halkımız, artık miyadını dolduran
bu iktidardan ne zaman ve nasıl kurtulacağına, önümüzdeki süreçte yine kendisi
karar verecektir ve ilerleyen günlerde bizleri nelerin beklediğini hep beraber
yaşayıp göreceğiz.
5. SOL