26 Mayıs 2024

"A NEW HOPE": "Bir İhtimal Daha Var"


          İktidarından muhalefetine kısa bir durum değerlendirmesi.




 

 

     1.İKTİDAR

 

 

1.1.  Sonun Başlangıcı

 

Ana akım oyunculardan ümidin kesildiği ve mevcut tablodan hepsinin sorumlu tutularak halkın kırmızı kart gösterdiği zamanlarda; güçlü ekonomi, muasır medeniyetler seviyesinde demokrasi, özgür ve müreffeh toplumun huzur içinde, mutlu, mesut geçinip giden onurlu yurttaşları olma özlemlerine yanıt aranırken parlatılan yeni bir oluşum, bir alternatif olarak; siyaset meydanının odağındaki boşluğa yerleşip ağırlık merkezini belirleyerek; tüm diğer oyuncuları kendine göre pozisyon almaya mecbur bırakıp sınırlarını belirlediği ölçülerde hareket imkanı sağladığı ve böylelikle muhalefeti de kendine göre dizayn ve tayin ettiği yani kısaca; köpeksiz köyde değneksiz gezdiği bir iktidara sahip oldu.

Katılımın yüzde seksenin altında kaldığı ve seçim sistemi marifetiyle verilen oyların yarıya yakının temsil edilmediği mecliste, geçerli oyların yalnızca yaklaşık üçte biriyle parlamentoda üçte ikilik çoğunluğa sahip olduğu, tek başına güçlü iktidarı, daha ilk seçimlerde kazanmıştı ve bu daha başlangıçtı.

 

 

1.2.  Referandumlar

 

Şüphesiz ki kimsenin tek başına karar alamayacağı, tüm yurttaşları doğrudan ilgilendiren hassas ve önemli konularda; yalnız başına meclisin çoğunluğunu oluşturan hükümetlerin, muhalefetin de desteği olmaksızın, hatta tüm parlamentonun ortaklaşarak dahi alamayacağı kararları söz konusu olduğunda halkın hakemliğine başvurulur.

Bu aynı zamanda mevcut iktidarın muhtaç olduğu ve talep ettiği rızayı inşa ederek toplumdan aldığı güvenoyuyla gücünü pekiştirerek yerini sağlamlaştırmayı ve gereken meşruiyetini ispat etmeyi arzuladığı ve bu amaçla kendisine güvenerek gövde gösterisi yapmayı planladığı oylamalardır.

AKP de iktidarı boyunca bu yola üç defa başvurmuş, öyle veya böyle hepsinden de resmî olarak istediğini almıştır.

Zaman içinde katılım oranları üçte ikiden, yüzde seksen beşin üstüne çıkarken; aldığı onay yüzde yetmişlerden elli seviyelerine kadar gerilemişti.

Bunun nedenleri; referandumların kapsamı, öncekilerin sonuçları, uzun süreli iktidarı ve güçlendikçe izlediği toplumu kutuplaştıran politikalar neticesinde kendi iktidarına denk olan bir direnci yaratmış olmasıyla ilişkilidir.

 

 

1.3.  Genel Seçimler

 

Kuruluşundan bu yana bir kez bir bile ikinci sıraya düşmediği, ülkeye kimin hükümet edeceğini belirleyen, 2015 yılındaki tökezlemesini ki; onda da birinci parti olarak çıkma başarısını göstermişti; girdiği tüm seçimleri kazandığı ve yirmi yılı aşkın süredir tek başına iktidarda kaldığı seçimlerdi.

     Yalnız her ne kadar AKP’nin referandumları ile değişen hükümet sistemi, koalisyonlardan tiksinmiş toplumun hayatına ittifakları soksa, padişah fermanı KHK’lerle OHAL şartlarıyla yönettiği ülkede, çoğunluğunu kazanmış olduğu parlamento işlevsizleşmiş olsa da; yüzde seksenlerden doksanlara doğru tırmanan katılım oranlarına karşılık, partisinin kendi başına topladığı oy oranları bir yay çizerek başlangıç noktasına kadar gerileme eğilimindedir.

     Bu başarıyı, artık gücü tekelinde toplamış bir parti devlet olmanın olanaklarıyla birlikte merkezdeki oyun kurucu rolüyle kendi güdümündeki düzen içi kontrollü muhalefetin dağınık ve parçalı yapısı, onları bir araya gelemez şekilde ayrıştırma kabiliyeti ve ihtiyaç anında gördüğü destekle; elbette bütün bunların yanı sıra yıllardır başarıyla çizdiği ve kabul gören karizmatik lider imajıyla açıklanabilir.

     Halen daha kazanmayı bilen, gereğini yapan başarılı bir lider olsa dahi üstelik hala daha kendi başına, partisiyle ittifakından daha çok onay alma başarısı göstermiş olsa bile; olanca karizması, gücü, yetkisi, başarıları, vaatleri ve sınırsız iktidarının bugün geldiği nokta; zamanın ve hayatın gerçeklerinin karşısında kan kaybetmeye, eskimeye ve dökülmeye başladı.

     Ekonomide istikrar, toplumsal barış, genişleyen özgürlük alanları ve olmazsa olmaz daha fazla demokrasi şiarıyla talep ettiği güçlü iktidar; yolun sonunda ayrıcalıklı küçük bir grup olarak zenginleşenlere karşılık; derinleşen ve ucu bucağı  görünmeyen, toplumun çoğunluğunu kapsayan umutsuz yoksulluk, ortadan ikiye ayrılmış, kanlı bıçaklı polarize toplum, antidemokratik uygulamalar, güvenlikçi politikalar ile bütün gücü tekeline almış otoriter, adaletin yanından geçmeyen bir korku imparatorluğuna dönüştü.

     Belki bu zamana kadar elindeki kitleyi konsolide etmek, uzlaşamaz karşıtlıklarla küçük parçalar halindeki muhalefet partilerinin karşısında işe yaradı fakat; kendine karşı olan denk güçteki toplumsal direnci de yaratmış oldu.

     Bu zamana kadar işleyen politikalarının bir diğer kaçınılmaz sonucu olarak, başlardaki hitap ettiği toplumun makul çoğunluğundan da uzaklaştı.

     Sıkışan iktidar, varlığını sürdürebilmek, gücü kaybetmemek için çaresizce, elleriyle hazırladığı, kendi sonuna doğru, kaçınılmaz şekilde ilerliyordu. Doğal sınırlarına ulaşmış, merkezden uzaklaşmış ve bulunduğu alana hapsetmişti kendini.

     Yeni sistem ve talep öyle bir yere getirmişti ki vaziyeti; artık merkezdeki yıllanmış, büyük ve güçlü partiler; vitrin süsü görünümündeki küçük tabela partileriyle büyük anlaşmalar ve ortaklıklar kurmaya mecburdu.

     Bugüne kadar arkasına hizalanan, beraber yürüdüğü, kayıtsız şartsız desteğini esirgemeyen marjinal azınlıklar ve taraftarlarının minicik desteğine; koskoca yılların güçlü iktidarı muhtaç kalmıştı.

     Artık olduğundan daha büyük nitelikteki ve yaşamsal öneme haiz olan, yükte hafif pahada ağır olan partiler birden belirleyici ve oyun kurucu hüviyetine büründüler.

     İktidarın yumuşak karnı, zayıf noktası ve acziyetini görerek cesaretle bu fırsattan maksimum kazancı; diğerlerinin aksine yalnızca YRP sağladı.

 

 

1.4.  Mitos

 

Şimdiye dek oluşmuş gözü pek, kararlı, yalnızca kendi memleketi değil, tüm ezilen Müslüman Halklar ve bütün insanlık için savaşan, umut olan; yüz belkide bin sene bir Allah tarafından verilmiş, bu kutlu görevi ifa etmek için seçilmiş ve gönderilen, iman gücü ve azimle tüm olumsuzluk ve belaları savuşturan, insan üstü bir kurtarıcı figürü, liderlik karizması ve ‘verdiği güven şako mu?’ yerleşmiş bir kanaat olarak; yıllara ve yollara meydan okuyan, pek çok alıcı bulan, alternatifsiz tek adam anlatısı; gücünü inandırıcılığından, inandırıcılığını da gücünden alan; gerçeklerle destanların karıştığı yaygın bir inanıştı.

      Gelen bütün bela ve güçlükler, ardında sıralanıp mutlak güvenle teslim olarak destek verilmesi gereken İlahi sınavlardı. Kötü kalpli, kıskanç dış güçlerle fesat yerli iş birlikçileri illet zilletin; milletin üstüne oyunları, ortalığı karıştırma çabaları, bozgunculuk veya çapulculuktu.

     İlahi ve daha büyük yolda gaipten gelen musibetler karşısında pirüpak Reis’in hiçbir kabahati olamazdı. O tekti ve masumdu. Hiçbir dahli ve sorumluluğu yoktu; ancak gereğini yapacak ve her şeyin en doğrusunu bilen, o ve yalnızca oydu. Başka türlüsü düşünülemezdi bile. Lâkin onun da iradesinin sınırları vardı; alnının akıyla elinden geleni, olabilecek en iyi şekilde yapar, gerisini Yüce Allah’a bırakırdı. Fıtrattı. Kader planıydı.

     Bütün bu zorlu yolculukların sonunda, zafer inananlarındı.

     Ancak zaman ve şartlar, her mitolojik karakterde olduğu gibi kuşku ve şikayetleri de getiriyordu. Tenceresi boş kalan toplum, kaynamaya başlıyordu. Artan huzursuzluklar hasıl oldu. İnsanlar ümitsiz, kimsesiz, terk edilmiş ve aldatılmış hissediyordu. Yüce Tanrı’nın verdiği rızkını bulamayan insanların açlığı ve yüreğinde büyüyen vesvese teskin edilemiyordu.

     Elbette bir grup imtiyazlı zümrenin yarın yokmuşçasına nispet yapar gibi ölçüsüz, şatafatlı ve bol varaklı, görgüsüz gösterisi karşısında; yiyecek ekmek, başını sokacak bir dam, alın teriyle ekmeğini taştan çıkarabileceği insanca, onurlu bir yaşamdan kelli gayesi, talebi bulunmayan, fakruzaruret ve acziyet içindeki, çoğunluğu oluşturan kimsesiz, dermansız bırakılmış olan bir halk vardı ve bu yalnız ve gariban halk; o zevkusefa süren şürekâdan tiksinmekte, öfkelenmekte sonuna kadar haklıydı.

     Makas bu kadar açılmamış, gelirin bölüşümü adaletsizliği; bir avuç insan ile koskoca halkın arasında bir uçuruma dönüşmemiş olsaydı, belki yine böyle olmazdı fakat doğası gereği başka türlüsü imkansızdı.

     Bu insanlar zaten içimizden birileri filan değildi, sadece biz öyle görmek istemiştik. Oysa onların ne içinden çıktığı ne bizimle birlikte yaşadığını düşündüğümüz toplumla ne de insanlıkla ezelden beridir zerre miskal alakası vardı. Aynı gemide değildik.

     Yoksulluk, nepotizm ve çürüme öyle büyümüş ve gizlenemez bir hal almıştı ki; kursağından geçecek ekmeği bulamayan halkımız; artık ‘itibardan tasarruf olmaz’ diyerek başkalarının zenginliğinden gurur duyamıyor ve kitleler, liderleriyle özdeşlik kuramıyordu.

     Yani bu iktidar ve şürekâsı kendi halkına yabancılaşmamış, aslında bizatihi  halkın kendisi iktidara yabancılaşmıştı.

     Her şeye rağmen yılların kurdu, ‘winner’ iktidar, bir kez daha olanca gücü, tecrübesi ve becerisiyle meşruluğunu ve ömrünün uzamasını; onu istemeyen toplumsal dirence onaylatmıştı.

     Peki insanların; önceden belirlenmiş bazı zorunlu haller ve yalnızca gereken bazı durumlarda, belli aralıklarla, düzenli olarak birtakım oylamalara katılması haricinde; karar alma, denetleme, itiraz etme, sorgulama süreçlerinin dışında tutulduğu; asla bir özne olarak talep, görüş ve emellerini dile getiremediği, tüm karar ve icra süreç ve mekanizmalarının dışına itildiği, edilgen konumda hiçbir temel demokratik hakkı, hürriyeti ile özgün ve özgür fikirlerine yer bırakmayan, pasif bir görev ve sorumluluğa indirgenen; devletin korkunç, büyük ve güçlü kurumlarının karşısında -asla haklı çıkamayacak- küçük ve zayıf bireyin hakkını, hukukunu gözetmeyen ama toplum tarafından kabul görmüş bir yönetim ve işleyişine ne kadar demokrasi denilebilir ki?

 

 

1.5.  Yerel Seçimler

 

Her yerel, birbirinden çok farklı dinamiklere, özgün koşullara ve genel seçimlerden farklı bir karakteristiğe sahiptir ve yerelliklerin kendi öznel şartları daha ön planda olması sebebiyle ihmal edilmemelidir. Yine de bütün bunlarla beraber genel itibariyle bakıldığında, gören gözler için anlamlı sonuçlar verir.

Ayrıca yerel yönetimler, kendisi de azmüsebatla ve inatla girdiği yarışlardan birinde, en sonunda aradan sıyrılarak çıkan Reis için ayrı bir öneme sahiptir.

Ne var ki bugüne kadar bütün yerel seçim zaferleri; referandum ve genel seçim başarılarının altında kalmıştır. Yine de 2024 Seçimleri’ne değin birinciliği kimseciklere kaptırmamıştı.

Her ne kadar ittifaklarla birlikte, yeni dönemde güçlenen merkezi yönetimin gücü ve olanaklarından faydalanmak, en azından zararını görmemek için onunla uyumlu çalışacak adaylara doğru bir yönelim gözlense de halkımız; özellikle yetkilendirip desteğini sunduğu iktidarın, referandum ve referandum havasında geçen genel seçimleri takip eden yerel seçimlerde oylarını gerileterek, kendince bir balans ayarı çekmeyi sever.

Kendi yerel seçim tarihinin en yüksek oylarından birini alarak birinci çıktığı 2019’daki zaferi; Ankara ve özellikle İstanbul’un düşmesiyle nüfus yoğunluğu ve katma değeri yüksek olan diğer büyükşehirlerin de kaybedilmesiyle gölgelenmiş, galibiyet coşkusunun yerini, hüsran havası almıştı.

Uzun süren AKP iktidarının ardından Türkiye Siyaseti yeni olasılıklara gebeydi ve emareler iktidar için hayra alamet değildi.

İktidarın olanca gücü ve baskısıyla elini kolunu bağlayıp kıskaca aldığı yeni belediye başkanlarının performansı, tüm süreçleri baştan aşağı yeniden belirlemeye ve değiştirmeye adaydı.

Nitekim girdiği ilk seçimde aldığı yüzde otuz dörtle tek başına iktidar olan AKP, 2024’te aldığı otuz beşin üstündeki oya rağmen ilk defa ikinci parti konumuna geriledi.

 

 

 

2. FAŞİSTLER

 

 

2.1.  Muhalefet Dönemi

 

Yeni gelen AKP iktidarının parti devletinin kadrolarında yer bulamayan, tasfiye edilen, asıl vesayetçi ve statükocu olan grubu ve ‘Allahsız’ CHP ile sol ve Kürtler’den; iktidarın kendisinden daha çok tehdit gören insanların, muhalefet kanadındaki temsilcileriydi.

Büyüyen ve yükselen güçlü iktidarın karşısında kendi yarattığı direncin, toplumsal muhalefet olarak birleşik bir cepheye dönüşmesini engelleyen, onun iktidar tarafından kolay sindirilebilen, küçük ve kavgalı lokmalar olarak kalmasına ve iktidarın kendi güdümündeki muhalefetin dizaynına hizmet ettiler.

 

 

2.2.  Koltuk Değneği

 

Yine iktidarın tökezlediği, oylarının gerilediği, tek başına hükümet edebilme ihtimalinin kalmadığı ve eski ortaktan boşalan kadrolarla devlete yuvalanma fırsatı olduğunda; hemen imdadına yetiştiler. Gerçekten her iktidarın sadık dostu olabilecek kalibrede bir tabiata sahiptiler ve hemen koltuk değneği oluverdiler.

Zaten Soğuk Savaş Dönemi’nde CIA tarafından kurulan, NATO’nun kendi halkına karşı paramiliter bir iç savaş aygıtı olan Gladio’nün namı diğer kontrgerillanın tüm dünyada olduğu gibi Türkiye ayağı olarak eğitilip donatılan ve pis işlerini gören bir örgüttü.

Bu açıdan aynı odaklar ve benzer gerekçelerle yaratılan, geliştirilen ve desteklenen Yeşil Kuşak yani Siyasal İslam’ın ikiz kardeşiydi.

 

 

2.3.  İyi, Kötü, Çirkin

 

Politika yapma tarzı cinayet, komplo, şantaj ve kumpas olan ve karşılığında kirli pazarlıklar ile akçeli işlerin döndüğü, müesses nizamın hizmetindeki bu örgütün; muhalefet güçleri içindeki görevleri bitmemiş, daha önemli bir hale gelmişti. Tek bir yüzü, tek bir derisi, tek bir meskeni yoktu.

Günden güne eriyip kan kaybeden yılların güçlü iktidarı karşısında kendi yarattığı direnç, bıçak kemiğe dayanınca, bir şekilde kendi yolunu açmaya çalışıyordu.

İktidar, kendi başına karşılayamadığı talebi için gereken rızanın inşasında; küçük dostlarıyla onların öncekinden farklı olarak fayda sağlayacağı ortaklıklar kurmaya mecbur kalmışken, kendisine çevresiyle sağlayabileceği yaşam desteğinden sekenlerin karşıya gitmemesi yani muhalefete kaybettirmek üzere görevlendirilmişlerdi.

Son genel seçimlerde üstlerine düşen sorumluluğun bilinciyle görevlerini layıkıyla ifa ettikten sonra deşifre olmuşlar ‘Biz içerideyiz ama fikirlerimiz iktidarda!’nın haklı gururu ve hak ettikleri kazanımlarıyla huzur içinde plana sadık kalarak kenara çekildiler.

İfşa olduktan sonra, kendilerini nimetten sayarak girdikleri yerel seçimlerde hiçbir varlık gösterememiş olsalar da asıl mağlubiyetleri; kendi aldıkları oy oranları değil, yılların iktidarı, her seçimin birincisi AKP’yi birinci parti çıkaramamış olmalarıdır.

 

2.4.  Asli Görev

 

Liberal politikaların çöktüğü, gururu kırılan yoksul toplumlarda muhafazakar masallar karın doyurmadığında, kriz dönemlerinde, olanca zenginlik dar bir çevrenin elinde toplanırken; kalabalıklar bir gün çalışıp zengin olabileceği, insanca yaşayabileceği hayallerini kuramadığında, gelirin bölüşümü adaletsizliği zenginle fakir arasında dağlar kadar açıldığında, yükselen uğultular ve şikayetlerin haklı bir tepki ve öfkeyle meşru ve örgütlü bir mücadeleye dönme ihtimali hasıl olduğunda; kaba kuvvet ve zor gücüyle, hak ve hukuk tanımaz şekilde, organize ve sistematik olarak halka karşı kullanılmak ve yaratılan sahte düşmanlarla haklı öfkeyi halkın kendisine karşı  yanlış yönlendirerek kışkırtmak, birbirine düşürmek, zayıflatmak, dikkat dağıtmak için; yükselen dip dalgayı gelişmeden bastırmak, sönümlendirmek ve ezmek için sahneyi faşistlere bırakırlar. Faşizm, kapitalizmin bir diğer yüzüdür.

Bu açıdan uyanık olmak, dikkatle izlemek ve aynı hatalara düşmemek gerekir. Onun haricinde ortaya koydukları fikirler, savundukları argümanların elle tutulur, ciddiye alınacak, mantıklı bir yanı yoktur. Bütünüyle deli saçması ve gerçeklikle bağlantısı olmayan safsatalardan ibarettir. Onun içindir ki; faşizmle müzakere edilmez, mücadele edilir.

 

 

 

3. KÜRT HAREKETİ

 

 

3.1. Açılım

 

Tarihi uzun yıllara dayanan, yolu işkenceler, tutsaklık ve ölümlerden geçen, halen pek çok kadrosu cezaevlerinde olan, kolaylıkla terörle ilişkilendirilebilen, bir ateşten gömleği ısrarla, direnerek taşıyan bir siyasi hareketin; uzun uğraşlar ve mücadeleler sonucu açtığı yolda defalarca kez rüştünü ispat ettiği halde, dişiyle tırnağıyla elde ettiği bir özne olma konumunun, siyaset meydanındaki yerin idraki ve kabullenilmesi halen herkes için kolay değil ve gücüne gitmeye devam ediyor.

Kürt Siyasi Hareketi kendi başına ciddi bir temsiliyeti olan, kitlesi son derece politik bir harekettir ve kendine ait bir programı, bu doğrultuda geliştirdiği politikaları, izlediği bir yol, talepleri, kendi ajandası ve bu uğurda çalışmalar yürüten özgün ve özerk bir öznedir.

Kürt Sorunu’nun Demokratik Çözümü Süreci’nde yapılan açılımda, temsil ettiği halkın sorunlarını çözmek için gönderdiği milletin meclisi; demokratik çözüm, toplumsal barış ve uzlaşının açık ve şeffaf adresi olmalıydı.

Siyasi iktidarın temsil ettiği devletin, yasadışı örgütlerle kapalı kapılar ardında, gizli kapaklı yürüttüğü sürecin, pazarlık ve müzakerelerin aracısı konumuna düşmüş ve sonunda ortada bırakılmışlardı.

 

 

3.2. Kayyım

 

     İktidarın yeni politikaları açısından süreç külfet haline geldiğinde kenara itildiler ve üzerlerinde baskı kurulmaya başlandı.

     ‘Seni başkan yaptırmayacağız!’ çıkışı ve parti olarak seçimlere katılma kararıyla dengeleri değiştirip bütün planlarını altüst ederek gösterdikleri irade ve topluma sundukları kapsayıcı, uzlaşmacı ve barışçı tutumla ülke siyasetinde taraftar bulan, belirleyici bir konuma geldiler.

     Tabii bu tutum ve politikalar cezasız kalmadı. Suçlamalar, tutuklamalar, tecrit, terör saldırıları, belediyelere atanan kayyımlarla dolu sert ve baskıcı bir dönem başlamıştı.

     Üyeleri, kadroları terörle ilişkilendirilip yargılanır, zindanlara atılırken; kitlesi ve seçmenleri terörist olarak yaftalanır, partileri yasadışı ilan edilmeye çalışılırken; taşıma, yığma seçmenle devletin kolluk gücüyle seçim kanunu ve yasakları ayaklar atına alınırken, korkutma, sindirme ve zor yoluyla OHAL şartlarında, devlet sopasıyla tehdit ederken, hukuksuzca iradesi gasp edilirken Kürt Halkı; direnerek iradesi, kararları ve partisine sahip çıktı.

 

 

     3.3. Yakın Dönem

 

     Başka türlü politika yapmayı bilmeyen, ‘aman sattılar, anlaştılar’ diyen faşistleri yine yanılttı ve hayal kırıklığına uğrattılar. ‘Asıl biz, bu ülkenin bölünmez bütünlüğünün teminatıyız!’ sözlerinin arkasında durdular.

     Kürt Siyasi Hareketi’nin birilerine yaranıp yancı olmak yerine; kendi bağımsız aklı, hattı, programı ve çıkarları vardır. Kürt Halkı’nın iradesine kendi partileri tarafından bile ipotek konulamaz, kolay kolay satın alınıp satılamaz.

     Çaptan düşen, zayıflamış, yorgun ve eli sopalı iktidara yakınlaşıp hayat öpücüğü vermek yerine; yeni dönem ve bu iktidardan sonrası için eli güçlü bir vaziyette, istediğini alabilecek sabır ve dirayette olmayı; batıdaki büyükşehirlerde de gösterdiler.

     Elbette yaptıkları çıkış ve ülke siyasetine getirdikleri dinamizm ile bugün geldikleri konum ve sıkıştıkları alanın mukayesesi ve bundan sonrası için izleyecekleri yol, doğal olarak kendi tasarruflarıdır fakat sonuçları hepimizi etkileyecektir.

 

 

 

4. ANA MUHALEFET

 

 

4.1. Sağ Politikalar

 

İktidarın biçtiği düzen siyasetindeki rolü ve sınırı belliydi. Canavarlaştıran iki kutuplu yeni düzenin paratoneri olarak, diğer rakiplerinin önünde, rahat ana muhalefet pozisyondaydı.

Eğer iktidar ileri gidip kendine karşı bir toplumsal direnç yaratmasaydı; al takke ver külah, her şey güllük gülistanlık, asla bir iktidar hedefi olmadan sonuna kadar gidebilirdi.

AKP iktidarı karşısında bütünüyle anlamsız ve içeriksizleştirilmiş halde, şeklen bazı değerlerin ardına gizlenerek, arka tarafta dededen toruna derebeyi, profesyonel ve kaşar politikacılarıyla rant ve para işleri kovalamaya devam ederdi.

Birçok defa anayasaya, hukuka, mantığa ve vicdanlara sığmayan konuları tartışmaya açıp açıkça tüm bunların karşısında iktidarın elini güçlendirecek şekilde tavır alırken; en temel demokratik haklar ve özgürlükler ayaklar altına alınıp bir bir çiğnenirken, yükselen toplumsal muhalefetin meşru mücadele alanları gasp edilirken; tüm bunlara aracı ve seyirci olmayı tercih ederek bunu da ‘Aman iktidarın işine yarar!’ diye gerekçelendirmeye; baskıcı ve otoriter tek adam rejiminin meşrulaştırılmasına çalıştı.

Bir ana muhalefet partisi olarak toplumsal direncin yükseldiği her noktada üstüne çökerek sönümlenmesine, mevzilerin kaybedilmesine, yenilginin kabul edilmesine ve güçlü ve talepkâr parti devletinin karşısındaki zayıf ve çaresiz yurttaşların savunulmasına ve yükselen tepkileri, halkın çıkarına politikalar geliştirerek, iktidarın alternatifi olan programlarla örgütleyip öncülük ederek iktidara yürümeye tercih etti.

Bu zamana kadar faşist darbelerden, sağ iktidarlardan ve halk düşmanı politikalardan çok çekmiş ve gidecek bir yeri olmayan yurttaşlarına ‘El mahkûm bize vermezseniz onlara yarar!’ diye korkuyu körüklemek, konforlu bir alandan verilen rolü icra etmek; bu iktidarla gerçekten mücadele etmekten daha kolaydı.

Ülkenin kurucusu, en geniş örgütlülüğe sahip ve daha steril, korunaklı alanlarda etkili ve meşru demokratik mücadele olanaklarına fazlasıyla sahip olan sosyal demokrat partisinin hali buydu.

İktidar olmak gibi bir hedef ve amaçlarının olmadığı gibi halkın çağrı ve taleplerini karşılayabilme yeteneğine sahip değildiler. Bu bir defa tepeye çöreklenmiş ağaların problemi değildi. Ardından içi boşaltılmış, iğdiş edilmiş partilerine ve taraftarlığa indirgenmiş seçmenlerine ve de kendilerine güvenmiyorlardı. Gereken motivasyon, kabiliyet ve özgüvenden uzaklardı.

Sırtını döndüğü sola ipotek koyup sağcılarla sağcılık yarışına girmek, partiyi eski sağcılar mezarlığına çevirmek ve nostaljik bir özlemle eskiyi yad etmek; emeği, sınıfı, yoksulluğu, ayrımcılığı, adaletsizliği ve geniş halk kesimlerini merkeze alan bir yapı inşa etmek ve bugüne dair yeni bir şey söylemek yerine; muhafazakar bir noktadan pasif bir ulusalcılıkla kendi halkını uyuşturup zehirlemek, CHP’ye Baykal’ın mirasıydı.

CHP alanlarda, meydanlarda, oylamalarda, hayatın içinde solu yalnız bırakmadı; halkını bıraktı. Yalnız bırakılan ve kaderine terk edilen halkın en amansız anlarında yanında yine halkın kendisi ve sol vardı.

 

 

4.2. Belediyecilik

 

Kent kültürü, tarihi, dokusu, doğal güzellikleri ve hemşerilerine sağladığı kültürel ve sosyal olanaklarla sunduğu temel altyapı ve imkanlarla ürettiği hizmet, bıraktığı eserler ve yarını da düşünen, gözeten adımlarla uzun yıllar başarılı belediyecilik örneklerinden birisi Eskişehir ve Büyükerşen’dir.

Oysa saltanat kurmuş, dönen rantla mezar evleri ve betondan bir hapishaneye dönüşen; kimliği, kültürü, toplumsal belleği silinen, ruhsuz ve boğucu kentleri yönetenler; parti ayırt etmeksizin, herkesin aslan payını kapmaya giriştiği, zenginleşme yarışından; gerçek konu, sorun ve sorumluluklar geri planda kaldığı, taraftarların çekişmesine dönüşmüştü.

Halkın günden güne derinleşen yoksulluğu, asıl olarak bir merkezi yönetim sorunuyken ve iktidar da yardım edilen yoksullar isterken ve de yakın zamanda yoksulluğun yasaklanacağına dair bir emare yokken, yapılması gereken; halkın kaynaklarının, halk için, halkla birlikte kullanmak; suyun başını tutan asalakları def ederek tarikat ve cemaat karanlığına ve insafına terk edilen yurttaşları; hiçbir ayrım gözetmeksizin, gururlarını kırmadan ve kafalarına kakmadan, şefkatli kollarla destekleyerek başka bir belediyeciliğin de mümkün olduğunu kanıtlamak, fırsatları değerlendirmek, görünür kılmak ve daha fazlası için talip olma cüreti gösterebilmek ve de iddiasının arkasında durmak çok kıymetli ve önemli bir kazanımdır.

Merkezi yönetim güçleniyor, ona karşı direnç büyüyor ve memlekette işler iyiye gitmiyordu. Asli olarak Baykal Dönemi politikalarının devamlılığını yüklenen Kılıçdaroğlu; yıllar içinde partisine tam hakim oluyor, siyasette de pişiyordu. Halk, toplumsal direncin çok gerisinde kalan ana muhalefetten bir şeyler beklerken, şartlar da CHP’yi sorumluluk almaya zorluyordu.

Bu ortam Pirom’a yeni denemeler yapmak için hareket imkanı sağlıyordu. Sonuçları itibariyle doğru ve yanlış adımlar attı, cesaretle sorumluluk aldı ve bir şeyler yapmaya çalıştı. Aslında olumlu sonuçlar da aldı fakat kendini bitirişini iyi yapamadı.

2019, yılgınlığa düşen muhalefet seçmenlerinin umutlarının yeşerdiği, psikolojik üstünlüğün muhalefete geçtiği, büyük sürprizlerle ana muhalefetin beklenmedik başarısıyla yükseliş dönemine girdiği, yeni dönemin başlangıcı oldu.

Sonunda Melih Gökçek’ten kurtulan Ankara’nın yeni başkanı Ülkücü Mansur Yavaş olurken; iktidarın gözbebeği İstanbul’un yönetimine, kimsenin tanımadığı, adı sanı duyulmamış, performansıyla kabiliyeti, arkasında sağlam duran parti örgütü, genel başkanı ile halkın güveni ve desteğiyle sürpriz bir isim olarak İmamoğlu gelmişti.

 

 

4.3. Kredisi

 

İktidar kendini sıkıştırdığı alanda, onu bekleyen nihai sona doğru ilerlerken; meydana gelen boşluğu değerlendirmek üzere el yükselten CHP, muhataplarının niceliğine bakmadan, eşit koşullarda bir araya gelerek, toplumun makul çoğunluğuna seslendi. İlk defa iktidar hedefiyle vadettiği toplumsal refahı sağlamak için gereken, toplumsal barış ve uzlaşıyı ve gerekli desteği sağlamak için bir helalleşme furyası başlattı.

Aslında bu cesur ve özgüvenli girişimleri toplum nezdinde ciddi anlamda karşılık buldu ama yılların iktidarı; bu güç ve egemenliğe onca emek verip mücadele ettikten sonra; o koltuğu kolay kolay bırakamaz, hiçbir şey olmamış gibi emekli hayatına geçiş yapamazdı. Mühür hala ondaydı ve hala birkaç numarası kalmıştı.

Sonuçta hepsini üst üste koyup yenmesi gereken CHP muvaffak olamamıştı. Her ne kadar bir nefret objesine dönüşüp günah keçisi olarak Kılıçdaroğlu kurban edilerek CHP arınmış olsa da belediyelerde ilk sonuçlarını veren, üstüne başarılı dönemlerle takdirleri kazanan ve yukarıdan aşağıya başlattığı toplumsal uzlaşı, aşağıdan yukarı güçlü bir destek ve karşılık bulmuştu.

Dikkat çekici şekilde İzmir ve Trakya gibi CHP kalesi olan yerlerde katılım oranları ve aldığı oy oranları düşüş gösterirken, ‘kessen vermem!’ diyen Anadolu’da oylarını yükseltmiş ve koleksiyonuna yeni belediyeler eklemişti. Ankara ve İstanbul’daki yılların muhafazakar ve milliyetçi belediyeleri el değiştirmiş, halk merkezi yönetimin belediye meclislerinde uyguladığı ve başkanların elini kolunu bağlayan kıskaçtan kurtararak çoğunluğu verdiği CHP’yi ve başkanlarını yeni imkanlar ve olanaklarla ödüllendirmişti.

Son seçimlerde büyük bir başarıyla ayrılan CHP, aynı zamanda yurt çapında ilk defa birinci parti olma konumunu AKP’den devralmıştı.

Daima kazanan ve hiç kaybetmeyen Ekrem İmamoğlu’nun önlenemez yükselişi, iktidara talip olan ve halkta da ciddi karşılık bulan, artık bir öcüden ziyade gerçek bir alternatif olarak değerlendirilen CHP’ye yeni dönemde, yeni genel başkanıyla bir kredi açılmış oldu.

Halkımız, artık miyadını dolduran bu iktidardan ne zaman ve nasıl kurtulacağına, önümüzdeki süreçte yine kendisi karar verecektir ve ilerleyen günlerde bizleri nelerin beklediğini hep beraber yaşayıp göreceğiz.

 

 

5. SOL